Adetli kadın namaz kılabilir mi? Kılamaz mı?
Adetli kadın namaz kılabilir mi? Kılamaz mı?
İlkokuldan çıkmış Kur'an kursuna
gidiyordum. Yaşım henüz 11, daha küçük bir kız çocuğuydum. Kur'an alfabesini ve
okumasını temel dini bilgileri vs. öğreniyorduk.
Aylar geçiyor,
dersimizi okuyacağımız zaman bazı arkadaşlarımıza sıra geldiğinde “hocam ben
okuyamıyorum” diyor. Ama bu bilmediğinden veya çalışmadığından ya da
hasta olduğundan değil regl olduğundan.
Tabii çocukluk bu
ya o gün ve devamındaki birkaç gün sınıfın huzurunda Kur'an okuma stresinden
muaf tutulduğu için sevinçliler.
İlk kez aybaşı olmanın verdiği korku, sancılardan kıvranma durumlarına rağmen
kendilerini
diğerlerine göre daha büyümüş hissettikleri için olsa gerek içten içe mutlu görünüyorlardı. Neyse biz böyle
durumlarımızda Kur'an okumayı bırakın, dokunamıyor, el süremiyorduk.
Mecburi dokunmanız gerekse bir havlu veya bir örtü ile tutmamız, çıplak el
ile temas etmememiz gerektiğini çok geçmeden öğrenmiştik. Ardından namaz
kılmaktan muaf olunduğunu da öğrenmiştim. Muaf diyorum zira ben, o dönemdeki sancı ve sıkıntılı durumdan dolayı muafiyet tanındığını sanıyordum, men edildiklerini bilmiyordum.
Bir gün hocamız yarışmaya gideceğimizi
haber verdi. Büyük bir camide Kur'an kursları arasında yapılacak olan Kur'an
okuma ve bilgi yarışması vardı. Otobüslere dolup gittik. Birçok kurstan
öğrenciler ve onların yakınları izlemek üzere gelmişlerdi. Hocalardan oluşan
jüri, şimdi müftüler olduğunu tahmin ettiğim büyük büyük hocalar da vardı.
Camiye girmeden önce bizi götüren hocamız hepimize uyarıda bulundu “kızlar!
aybaşı olanlar caminin içine girmiyorsunuz, girişindeki bölümden
izliyorsunuz.” Demişti.
Şaşkınlığımı toparlayıp camiye yöneldiğimizde caminin içinde bir sürü yer
olmasına rağmen girişte ayakkabılıkların olduğu bölümde oturan kadınları,
kızları fark etmiştik.
Vebalı gibi, illetli gibi dışarıda kalmalarının nedeni neydi?
Hiç de kendi ellerinde olmayan aybaşı hali!
Bu utanç verici bir durumdu.
Kendilerinin en özel halini herkese ilan etmiş oluyorlardı burada
oturarak. Ne yapmalı diye düşündüm? Ben burada oturarak adetli
olduğumu ilan etmezsem hiç kimsenin bilmesinin imkanı yok diyordum. Sonra
düşündüm ama Allah biliyor. Peki benim elimde olmayan halimden dolayı
huzuruna gitmeme, namaz kılmama, camiye girmeme Allah kızar mı? Neden kızıyordu
ki? Ben istememiştim bunu sonuçta. Huzuruna gitmeye, ona dua etmeye, yalvarıp
sığınmaya layık olamayacak kadar kirli ve aşağılık bir durumda mıydım Allah’ın
nazarında? Bunu içime sindiremiyor, mantığıma oturtamıyordum.
Yıllar geçti ben her ayın 1 haftası
bazen daha fazla gün Rabb' imin huzuruna çıkmıyor, onun kelamına elimi
sürmüyor, Ramazan'a denk geldiğinde oruç tutmuyordum.
Bu durum o dönemlerimde bedenen ve ruhen kendimi kirli hissetmeme neden oluyordu.
Bu durum o dönemlerimde bedenen ve ruhen kendimi kirli hissetmeme neden oluyordu.
Kafamı kurcalayan sorular, dini öğrendikçe arttıkça arttı. Tabii
öğretilen dinin geleneğin inançları olduğunu Kur'an'ın dinini öğrenince
anlayacaktım. Karşılaştığım mantıksız ve çelişkili dini ritüeller /emirler beni
Kur'an'ı araştırmaya sevk etti.
Allah'u Teala kadınların aybaşı durumları ile ilgili yasaklarının sebebini de mutlaka
kitabında bildirilmiştir dedim ve kafamdaki birçok soru işareti ile
birlikte Kuran'ı anlayarak okumaya başladım.
Bir de ne göreyim! Ay halindeyken Allah'ın yapılmasını istemediği bir tek şey varmış; cinsel ilişki! Bu kadar mı yani? Hayır, hayır. Bir yerlerde daha yazıyor
olmalıydı. Bunca
millet, ecdat, atalar yanlış biliyor olamaz ya!
Maalesef bulamamıştım.
Şimdiki gibi bilgisayarla, telefonla, programlarla aratamıyordum bulmak istediğim ayeti, sözlükler, muc’em ve mealli Kur'an'da sayfaları çevire çevire arıyor ve bulduklarımı defterime yazıyordum.
Hangi konuya baktıysam Bir geleneğin bir de kitabın dini ile karşılaşıyordum.
“Gelen-ek” adı üstünde “gelen” ve “eklenen”’ den oluşuyordu.
Maalesef bulamamıştım.
Şimdiki gibi bilgisayarla, telefonla, programlarla aratamıyordum bulmak istediğim ayeti, sözlükler, muc’em ve mealli Kur'an'da sayfaları çevire çevire arıyor ve bulduklarımı defterime yazıyordum.
Hangi konuya baktıysam Bir geleneğin bir de kitabın dini ile karşılaşıyordum.
“Gelen-ek” adı üstünde “gelen” ve “eklenen”’ den oluşuyordu.
İlgili ayette,
“Sana kadınların ay halini soruyorlar. De ki; O bir rahatsızlıktır (ezadır)
Hayız halinde kadınlardan ayrılın, temizleninceye kadar cinsel anlamda onlara
yaklaşmayın” 2/222
Bu ayetten başka hayızla ilgili ayet olmadığını öğrendiğimde, yıllar boyunca namazdan ne diye menedildiği mi düşündüm? Sonra Alak suresinde geçen şu ayetin ne kadar güncel olduğunu gördüm:“Namaz kılan bir kulu engelleyeni gördün mü? Alak suresi /9-10
Alak suresindeki ayeti daha önceleri okuduğumda/duyduğumda Mekkeli
müşriklerin ibadet sırasında Müslümanlara yaptıkları işkence rivayetleri
gelirdi aklıma. Sadece onlar kastediliyormuş gibi. Biz kadınların da
ibadetten menedildiklerini düşünmemiştim hiç.
Hem de her ay. Hem de Müslümanım diyenler tarafından, Allah rızası için, Allah'ın emri zannedilerek yapılmaktaydı bu. Halbuki Allah “zanna uyumayın” diyordu. “Zannın çoğu günahtır” diyordu.( 49/12) Bilgimizin, inancımızın, sağlam temellere dayanmasını istiyor, zanni bilgi ile hareket etmenin sonuçlarından yine bizim sorumlu olacağımızı söylüyordu.
Hem de her ay. Hem de Müslümanım diyenler tarafından, Allah rızası için, Allah'ın emri zannedilerek yapılmaktaydı bu. Halbuki Allah “zanna uyumayın” diyordu. “Zannın çoğu günahtır” diyordu.( 49/12) Bilgimizin, inancımızın, sağlam temellere dayanmasını istiyor, zanni bilgi ile hareket etmenin sonuçlarından yine bizim sorumlu olacağımızı söylüyordu.
Peki bu bilgi bu ön kabul nasıl yerleşmiştir milyonlarca Müslümanın belleğine?
Birçok konuda olduğu gibi bu inancında kaynağının İsrailiyat yani Yahudi kaynaklı olduğunu öğrenmek zor olmadı. Yahudilerin kadınları ay hallerinde necis(pis-kirli) gördüklerini, ellerinin değdiğini yemediklerini, yataklarından ayırdıklarını hatta bazı mezheplerde kadını evin dışında, kulübe-odunluk gibi kısımda temizleninceye kadar bıraktıklarını öğrenince bizdeki inanışların nereden etkilenmiş olduğu da anlaşılıyordu.
Bir de bu
savı destekleyecek hadis rivayetleri vardı. Hz Peygamberimizin Ayşe
annemiz Hac vazifesi sırasında hayız görünce onun gelmeyip evde kalmasını
istediği rivayeti. Peki bu rivayet doğru ise nasıl açıklanabilirdi? Hz peygamberin yaşadığı zamanı
düşündüğümüzde ne Şimdiki gibi muntazam iç çamaşırları ne de koruyucu kadın
bağları yani pedler vardı. Kadınların böyle durumlarında toplum içine çıkmaları
hem kendileri için hem de diğer insanlar için sıkıntı oluşturması muhtemel. Göreceli
de olsa sancılı ve kanın kıyafetlerin dışına çıkma ihtimali olan bir durum söz
konusuydu.
Bu sebepten dolayı Allah resulü Ayşe annemize gelmeyip evde kalmasını söylemiş olabilir. Rivayet doğru ise dahi sebebi böyle açıklanabilir.
Bu sebepten dolayı Allah resulü Ayşe annemize gelmeyip evde kalmasını söylemiş olabilir. Rivayet doğru ise dahi sebebi böyle açıklanabilir.
Yani bu uygulama Allah'ın huzuruna çıkmaya
layık olmayacak kadar manen ve maddeten kirlisin anlamında değil, ne
başkalarının ne de kendinin ibadet yapacağım diye sıkıntı yaşaması gerekmez
anlamında bir mesaj veriyor olabilir. Zaten ayetin devamında da "Allah size zorluk çıkarmak
istemiyor, sizi temizlemek istiyor" ifadesi geçmektedir.
Namazla ilgili bütün ayetleri -epeyce çok olmasına rağmen- tek tek okumuş yazarak bir araya toplamıştım. Çok ilginçtir ki ufacık bahanelerle kazaya bıraktığımız namazların savaş sırasında bile değil terkinin, ertelemesinin (yani kazasının) bile olmadığını gördüm. Eğer namazda kazaya bırakmak gibi bir hakkınız olsaydı bunu en çok hak edecek durum hayat-memat meselesi olan savaş durumları olurdu değil mi?
Savaş sırasında namazı
nasıl kalacağımızı ayrıntılarıyla söyleyen ayetlerin bile var olduğunu
gördükten sonra, eğer Allah kadınların her ayda bir hafta (bazıları için 10
gün) huzuruna gelmesini dilemeseydi bunu da çok açıkça bildirmez miydi?
Bu emir (yani nehiy durumu) öyle dolaylı yollarla anlaşılacak kadar önemsiz bir konu mudur?
Arada bir anladığı dilde Kuran okuyan bir insan bu kitabın eksiksiz olduğuyla ilgili ayetlere mutlaka rastlar. Allah defaatle "Kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık", "her şeyi açıkladık", "bu Kitap size yetmiyor mu?" demesine rağmen, hayızla ilgili ayetini yeterli bulmayan Müslümanlar bu ayetleri tekrar derinlemesine düşünmeli.
Allah'ın söylemediği bir şeyi O'na isnat etmek bir iftiradan başka nedir?
Allah'a iftira edenlerin kurtuluşa eremeyeceklerini 16.(Nahl) surenin 116. ayetinde söylediğini ve bu suçun Şirk olduğunu unutmamak gerek.
Bu emir (yani nehiy durumu) öyle dolaylı yollarla anlaşılacak kadar önemsiz bir konu mudur?
Arada bir anladığı dilde Kuran okuyan bir insan bu kitabın eksiksiz olduğuyla ilgili ayetlere mutlaka rastlar. Allah defaatle "Kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık", "her şeyi açıkladık", "bu Kitap size yetmiyor mu?" demesine rağmen, hayızla ilgili ayetini yeterli bulmayan Müslümanlar bu ayetleri tekrar derinlemesine düşünmeli.
Allah'ın söylemediği bir şeyi O'na isnat etmek bir iftiradan başka nedir?
Allah'a iftira edenlerin kurtuluşa eremeyeceklerini 16.(Nahl) surenin 116. ayetinde söylediğini ve bu suçun Şirk olduğunu unutmamak gerek.
"Ağzınıza geldiği gibi yalan yanlış konuşarak, "Bu helâldir, bu haramdır" demeyin; çünkü Allah hakkında asılsız şey söylemiş olursunuz; Allah hakkında asılsız şey söyleyenler de kesinlikle iflah olmazlar." Nahl suresi 16/116
Allah hakkında, din hakkında konuşurken-hüküm verirken geleneğin ve atalarının inançlarının etkisiyle, ön yargıyla karar verenler ne kadar büyük bir vebalin altına girdiklerinin farkında olmalı.
Zira Şirk öyle bir şeydir ki adeta çarpma işlemindeki sıfırla çarpan gibidir.
Yani dünyada yapıp edilen tüm ibadetlerin, iyilik, güzellik, hayır namına yapılan her şeyin sıfırla çarpılması kadar büyük bir kayba yol açan, affedilmeyecek tek günahtır.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSize nasıl ulaşabilirm ?
YanıtlaSil