Kayıtlar

RECM (TAŞLAYARAK ÖLDÜRME) ÜZERİNE SORGULAMA HİKAYESİ

Ayşe koştur koştur sınıfa girip boş bulduğu ilk sıraya oturdu.   İslam Hukuku dersine biraz geç kalmıştı.   Allah’tan hoca anlayışlı biriydi de diğer bazı hocaları gibi “neden geç kaldın” deyip onu bozmamıştı. Konu: Ceza Hukuku -Had’ler, Başlık: “Zina”   Zina suçunu işleyenlere verilecek ceza idi. Tahtaya “Recm”   yazmıştı hoca, yani “taşlayarak öldürme” . Sınıfta buz gibi bir hava estiğini hissetti Ayşe. Hoca: Bu cezanın uygulanması için gerekli bir sürü şart var, öyle kolay değil çocuklar dedi. - Hocam keçenin yediği doğru mu? -Ama hocam yüz değnek?   Diyenler oldu ağız ucuyla, çekinerek. Hoca: Bakın arkadaşlar bu recm mevzusu son yüzyıllarda tartışılır olmuş.   Bu tartışmalar da fakihlerin icma’sını değiştirmez. Daha önce “Sorara’yı Taşlamak” filmini izlemiş, Khaled Hosseini’nin   “Bin Muhteşem Güneş”   kitabını okumuş biri olarak recmin ne büyük bir işkence ve din adına yapılan ne büyük bir zulüm olduğunu biliyordu Ayşe.   Afganistan’daki Farkhunda geldi aklına.

Adetli kadın namaz kılabilir mi? Kılamaz mı?

Adetli kadın namaz kılabilir mi? Kılamaz mı? Mart 07, 2020 İlkokuldan çıkmış Kur'an kursuna gidiyordum. Yaşım henüz 11, daha küçük bir kız çocuğuydum. Kur'an alfabesini ve okumasını temel dini bilgileri vs . öğreniyorduk.   Aylar geçiyor , dersimizi okuyacağımız zaman bazı arkadaşlarımıza sıra geldiğinde “hocam ben okuyamıyorum” diyor.  Ama bu bilmediğinden veya çalışmadığından ya da hasta olduğundan değil regl olduğundan. Tabii çocukluk bu ya o gün ve devamındaki birkaç gün sınıfın huzurunda Kur'an okuma stresinden muaf tutulduğu için sevinçli ler . İlk kez aybaşı olmanın verdiği korku, sancılardan kıvranma durumlarına rağmen ken dilerini diğerlerine göre daha büyümüş hissettikl eri için olsa gerek içten içe mutlu görünüyorlar dı. Neyse biz böyle durumlarımızda Kur'an okumayı bırakın, dokunamıyor, el süremiyorduk.  Mecburi dokunmanız gerekse bir havlu veya bir örtü ile tutmamız, çıplak el ile temas etmememiz gerektiğini çok geçmeden öğrenmiştik.

MEVLİD HAKKINDA NE BİLİYORUZ?

Süleyman Çelebi, bu şiiri yazma gerekçesi olarak şu bilinmektedir: Süleyman Çelebi Ulu camide imamlık yaptığı dönemde, kürsüye İranlı bir vâiz çıkar ve Bakara suresinin 285. âyetinde, mü'minlerin ikrârı olarak bildirilen, "Allah'ın peygamberlerinden hiç birini diğerlerinin arasından ayırmayız (hepsine inanırız)" mealindeki ayeti izaha çalışır. Hz. Muhammed'in İsâ peygamber ve diğer peygamberlerden üstün tutulmaması gerektiğini söyler. Süleyman Çelebi, bundan çok rahatsızlık duyar ve Hz. Muhammed’in tüm peygamberlerden üstün olduğunu anlatan ama hiçbir sağlam kaynağa dayanmayan bilgiler içeren bu şiirini yazar. Süleyman Çelebi’nin Hz. Muhammed hakkında söylediklerinin çoğunun Kur’ani hiçbir dayanağı yoktur. Hatta şiirinde işledikleri bazı konular ne siyer ne de hadis kitaplarında geçmez. Bir bal dolusu şerbetin Amina Hatun’a Hurilerin eliyle sunulması, Amina Hatun’un evinin melekler tarafından Kabe gibi tavaf edilmesi, Sündüs isimli bir meleğin havaya onun içi

Arapçayı Kutsamak (ALLAH “YARATTI" FİİLİNİ “TRAŞ ETTİ" DİYE ANLAMAK?)

TELAFFUZ, TECVİD VE TERTİL ALLAH “YARATTI(khaleka)” FİİLİNİ “TRAŞ ETTİ(halaka)” DİYE ANLAMAK? Bütün dillerde harfleri doğru telaffuz etmek önemlidir. Amacı doğru ifade etmek, yanlış anlamalara neden olmamak için sözcükleri doğru okumak ve doğru seslendirmek gerekir. Bu durum konuşmacının dili akıcı ve sade kullandığının göstergesi olduğu gibi dinleyicinin de ıkınmadan ve sıkılmadan dinlemesinin yolunu açar. Ancak bu, hayati bir konu olmadığı gibi gündemin birinci öncelikli maddesi de değildir. Hayat, anlam ve değerini bununla kazanmaz. Haikate odaklanmış insanlar mesailerinin önemli kısmını buna harcamazlar. Bu bir öz, içerik ve mahiyet olmadığı gibi üslup da değildir. Belki üsluptaki renktir ve tattır. Güzel konuşmacı, doğru telaffuzuyla konuşmasına renk ve tat katar. Pek çok dini çevrede Arapça, kutsal bir dil olarak görüldüğü için Arapça sözcüklerin telaffuz edilmesi, öteden beri istismar edilen bir konudur. Bu nedenle harflerin çıkışına (mahrec) ve telaffuzuna özel bir önem

Getirisi Ve Götürüsü İle Aracılık Ve Şefaat

Aracılık inancı, ciddi sorunları ve yıkımları getirmektedir. Suçlular ve günahkarlar, salt bağışlar yoluyla birtakım dünyalıklarından vaz geçerek ve hayali kahramanlara umut bağlayarak Ahiret’teki cezadan kurtulacaklarıyla avunmaktadırlar. Çeşitli Dinlerde Şefaat Cahiliye’de (şirk, ilkesizlik ve hukuksuzluk dönemlerinde), halkın büyük çoğunluğu şefaat inancına sahipti. Yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri günahların, iyi bildikleri birtakım kutsal kişilikler aracılığıyla Ahiret’te örtbas edileceğine inanırlardı. Din istismarcıları da bu kutsal kişilere sözlü ve fiili bağlılıklarını bildirdikleri ölçüde bu şefaatin gerçekleşeceğine insanları inandırırlardı. Kötülüklerin, haksızlıkların ve zulümlerin Ahiret’te örtbas edileceği inancı veya yargılamanın pas geçileceği inancı, Allah’ın adaleti ve O’nun, o gün, tek yetkin güç (maliki yavmi ed-dîn) olduğu ilkesine taban tabana zıttı. Kur’an, bu inancı kökten reddetti. Pagan şirk öğretilerde ve özellikle Hıristiyanlıkta insanlar, ne k